Kayıtlar

Haziran, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İlahi adalet şaşmaz!

  Hayat doğal akışı içinde her an insanlara seçenek sunar. İyi veya kötü olanı seçmek, nazik ya da kaba olmak sadeleşmek veya kalabalıklaşmak, özür dilemek ya da haksızlık yapmak... Bu ve benzeri birçok seçenek yaşamımızın içinde yer alır. Ve bizler davranış şeklimizin karşılığını alırız. Aslında Newton ve Einstein'ın da doğruladığı gibi etki-tepki karma felsefesinin temelini oluşturur. İyi şeyler yapan karşılığında iyi bir şey kazanır. Eleştiren eleştirilir. Siz karşı tarafa nasıl davranıyorsanız o tarafa da o hakkı vermiş olursunuz. Gün gelir devran döner. Yalan söyler ve aldatırsanız elbet karma devreye girer ve aynı karşılığı alırsınız. Fakat insanlar kendi yaptıkları haksızlıkları nedense ya unutur ya da kabullenemez. Başlarına gelen kötü olay veya haksızlıkta "neden ben, bu benim başıma nasıl gelebilir, ben bunu hak etmedim" gibi sorular sorma cüretinde bulunur. Ya da çok farklı bir bakış açısıyla bunu "nazara" bağlar. Oysa dinimiz bile der ki: Ayağın taşa...

Bir’likte yürüyebilmek

Sen de değişebilirsin, ben de. Bulunduğumuz yerde kalmak zorunda değiliz. Bizi burada zorla tutan hiçbir şey yok. Ben de yanılabilirim, sen de. Bugün yaşamım pahasına sarıldığım inancımı, yarın değiştirmek isteyebilirim ve sen de öyle. Değişmek, zordur ve inan ki kimse için kolay olmamıştır. Ancak, kesinlikle mümkün ve olasıdır. Yapılabilirdir ve gerçekçidir. Var olana sıkı sıkıya tutunmak, başka bir ihtimalin olabileceğini düşünmemek ise belki de kendimize yapabileceğimiz en büyük ihanettir Bunlarla birlikte, değişimin bazı talepleri vardır: Arzu ve inanç. İstikrar, emek, azim... Var olanı bırakmak için güç, cesaret ve  yenisi gelene kadar yürümen gereken çölde  bekleme sabrı.  Sabır, bizim nihai sınavımızdır.  Gerçekten değişmek istiyor muyuz, bir zorlukla karşılaşınca eski kalıplarımızda saklanmaya geri mi dönüyoruz yoksa bu uğurda her şeyimizi bırakmaya sahiden de niyet mi ettik, hepsi bir bir test edilir Her değişimin arifesinde, içimizde bitmek bilmeyen bir sor...

Yaşamaya başlamak.

  Hayatımızın başrolünde başkaları varsa bize yan rolleri oynamak düşecektir. Cümlelerimize "O" ile başlıyorsak, yapılan hatalar hep başkalarına aitse ve bu yaşadıklarımıza hep başkaları neden oluyorsa üzgünüm ama yan rol olmak tam olarak böyle bir şeydir. Dışarıda gördüğümüz; sevmediğimiz, bizi kızdıran, eleştirdiğimiz ne varsa onların bizim içimizde, bize çok yakın bir yerde karşılığı vardır. Filmde sebepsiz hoşlanmadığımız bir karakter, şarkıda sürekli takıldığımız bir kısım, konuşurken öfke hissetmemize sebep olacak her şeyin kendi içimizde bir yansıması mutlaka vardır. Freud'un da sözünde dediği gibi "bir parmak karşıyı gösterirken üç parmak her zaman biz gösterir.” Bu vakitten sonra kendimize sormamız gereken bazı sorular vardır. Biz kimiz? Ne yapıyoruz? Neleri seviyoruz veya nelerden hoşlanmıyoruz? Bunun sebebi nedir? Bunlar gerçekleştiğinde veya gerçekleşmediğinde hangi ihtiyacımız karşılanıyor veya karşılanmıyor? İnsan olarak sevilmek, değer görmek, önemsenm...

Umut

İnsanı hayatta tutan tek şey umut. O kadar önemli ki gelin size açıklayayım… Umuyoruz. Çünkü bir şeylerin daha iyi olacağını hayal ediyoruz. Diyelim ki; Gelecekte daha iyi bir kariyer hayal ediyoruz. Umuyoruz. Bu hayal, bizi işimizde daha çok çalışmaya teşvik ediyor. Evli ve mutlu olacağımızı hayal ediyoruz. Daha doğrusu umuyoruz. Bu hayal bizim ilişkilerimizi etkiliyor. Sağlıklı bir gelecekte yaşamayı hayal ediyoruz. Umut ediyoruz. Bu yüzden beslenmemize daha fazla dikkat edip spor yapmaya yöneliyoruz. İlerleyen yıllarda toplumsal refaha ulaşacağımızı hayal ediyoruz. Bu umut bizi yatırım yapmaya yönlendiriyor. Bu konuda birçok örnek yazabilirim. Hepimizin birçok umudu var. Ancak umut dediğimiz şey sadece hayalden ibaret. Elle tutulur bir şey değil. Sadece aklımızla gelecekte öyle olacağını düşünüp mutlu oluyoruz. Ancak belki de tam tersi olacak. Biliyor muyuz? Hayır. İnsanız ve belki de bizim için en büyük zaaf ve en büyük lütuf, umudumuzun olması. Çünkü umudumuzun olması demek, gelec...

Anlamsız anlamlar

  Çok fazla anlam yüklüyoruz. Hemen hemen her şeye. Sonra o yüklediğimiz anlamlar duyguya dönüşüyor. Duygular ise yavaş yavaş karakterimizi şekillendiriyor. Halbuki hakikati bilmiyoruz. Bilmediğimiz bir şey üzerinden üstümüze vazife olmadan yorumlar yapıyoruz. Kocaman bir sarmalın içine düşüyoruz. Sonra işin içinden çık çıkabilirsen. Hızlı bir giriş olduysa örnekler ile konumuzu açalım. Yanından geçerken selamımızı almayan bir arkadaşımızı düşünelim. Eyvah! Aklında bir sürü kuruntu. Küs mü, üzgün mü, görmedi mi ve daha bir sürü şey… Cevabını bilemeyeceğin bomboş sorular.  Üstelik birçok şey ihtimal dahilinde. Küstüğünü düşünebilirsin ancak seni görmemiş olabilir veya tam tersi. Bir sürü olasılık var. Eğer benim yanlış bir davranışım olmadıysa bilmediğim bir şey üzerinden ben kendimi neden yoruyorum!? Bu en basit örnekti. Eğer genişletecek olursak sokakta karşılaştığımız bir dilenciye karşı acıma duygusu da bir anlam yüklemedir. Açıkcası tüm hayatımız kocaman bir anlam yükleme ...

Neden mi sen

  İnsanların verdiği hayat sevgidir. Niçin yalnız sana yazdığımı sorma, niçin yalnız sana geldiğimi… Sana gelişim işte bundan. Sen aşkı anlatıyorsun, yaşatıyorsun bana. Çünkü yaşıyorsun. O sözlerin kalbinden geldiğini kalbime vuruşundan anlıyorum ben. Sözlerin değil beni sana bağlayan, O sözlerini manasına vurgunum. Niçin mi sen? Sen benden önce vardın, varoluşun bu yüzden. Ve sen benden sonrada varsın, sana tutunmam aşka ve varlığa  duyduğum senin bana gelişinin güzelliğinden özleminden Sen benim sözlerimsin. Seni kalbime koyuşum bundan. Ve sen dostsun. Ruhuma sığınak ararken haykırmam hep bu yüzden… Ve sen dostsun, arkadaşsın. Sen içimi koruyan bir elbisesin. Ben ruhunun çıplaklığını örttüğün tenim. Sen de bunları yaşıyorsun ama saklıyorsun kendinden. Kalbinin sesini dinle bir an. Duyacak o zaman sevginin ve aşkın sesini. Bir liman aradığını ve bu limana sığınmak istediğini…

Yetinmek!

  Tekâmül yolunda ilerlerken aslında hayatın özeti Mevlana'nın sözlerinde saklı "Hamdım, piştim, yandım." Biz her gün hayatta bir adım daha yol alırken, bir gün daha eksiltirken ömürden, öğreniyoruz. Zaten bildiğimizi sandıklarımızın aslında pek de öyle olmadığını, bazen sanıya düştüğümüzü, bazen de bile isteye kanmayı seçtiğimizi görüyoruz. Çünkü insan en kolay kendini kandırıyor, yeter ki buna hazır olsun. Olanı kabullenmek yerine hep bir haklı çıkartma, hep bir bahane bulma çabaları ile kendini kandırıyor. Olan ise değişmiyor, açık ve net bir şekilde cevap orada duruyor aslında. Maddi ve manevi olarak değer verilen şeyin ancak çok çabalayarak, çok çalışarak elde edileceği; karmaşık, zor olanın cazibesi ve güzelliği öğretildi. Çünkü insanoğlu karmaşayı sever. Hayatı karmaşıklaştırmayı sever. İnsanoğlu içgüdüsel olarak aklının sınırlarını zorlamayı sever. Aslında  bu şekilde de olmalıdır çünkü doğanın bize bahşettiği yaşamak için kullanmamız gereken özelliğimiz işte bu s...