Kayıtlar

Kasım, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sorun, soru!

  Her şeyi bilmek yetmiyor. Bir sorunu aştığını düşünüyorsun ancak gün geliyor o sorun daha güçlü bir şekilde tekrar filizleniyor. Çünkü aştığımızı sandığımız şeylerin sadece üstünü örtüyoruz. Onu toprağa gömüyoruz. Toprağın altında kalınca aştığımızı sanıp kendimizi kandırıyoruz. Sonra bir gün geliyor, uygun şartlar oluşunca -bir şarkı, bir resim, bir kelime- o sorunlar tekrar diriliyor. İşte böyle. Bu bir yorgunluk ifadesi. Okucuyla dertleşme yazısı. Savaşçının artık yorulup dizlerinin üstüne çöktüğü, boynunu eğdiği ve secde ettiği bir an, bu an. Yenilgiyi kabullenip beyaz bayrak diktiği bir an, bu an. Umut !? Umut hep var. Çok şükür… Peki ne yapmalı? Nasıl bu sorunları aşmalı? Sorunlar ne zaman bitmeli? Veee daha onlarca soru… Soruların cevabı yok. Çünkü en büyük sorun, ‘soru’nun kendisi; soru sormak, sebep aramak, bir anlamı köstek olan aklı kullanmak. Sorun, soru sormak! Kabullenmemek ve baş eğmemek. Çoğu anlamaz bu dediğimi. ‘Aklımızı bir kenara mı bırakalım?’ diye bana çıkış...

Başarı ve mutluluk arasındaki denge

  Hepimizin hayatında başarıyı hedeflediği anlar vardır. Kimimiz iş dünyasında, kimimiz özel yaşamda veya kişisel gelişimde başarıya ulaşmaya çalışırız. Ancak bu hedefe doğru ilerlerken sıklıkla gözden kaçırdığımız bir şey var: Mutluluk. Başarıya ulaşırken, mutluluğu ne kadar önemsiyoruz? Hedeflerimize giderken bu dengeyi nasıl kurabiliriz? Başarı mutluluk getirir mi? Birçoğumuz başarıya ulaştığımızda mutlu olacağımızı düşünürüz. İyi bir iş, terfi, finansal güvence, sosyal çevrede itibar ya da kişisel hedefler... Tüm bunlara ulaştığımızda içsel huzura kavuşacağımıza inanırız. Ancak gerçek şu ki, başarı, mutluluk getiren tek faktör değildir. Başarıya ulaşmak elbette gurur verici ve tatmin edici olabilir, ancak bu yolculuk sırasında mutlu değilsek, başarı çoğu zaman boş bir zafer gibi gelebilir. Birçok başarılı insanın, hedeflerine ulaştıklarında bile kendilerini mutlu hissetmediklerini dile getirdiğini duymuşsunuzdur. Bunun nedeni, mutluluğu dışarıda bir yerde aramamızdır. Oysaki mu...

Dalga geçen insanlarla nasıl başa çıkarız?

  Kendi eksikliklerini bastırmak için başkalarıyla dalga geçen ama kendi kendisiyle dalga geçtiğinin farkında bile olmayan insan türevini görmezden gelip, önemsememek lazım. Bir insanı görmezden gelmek ona yapılacak en büyük kötülüktür. İnsan yaşamındaki en değerli şeyi yani zamanı boşa harcamamak gerekir. Toplum idiotlarla (salaklarla) dolu, içi boş insanlar, kültürlü gibi görünüp hiçbir içsel birikimi olmayan tipler, tek üstünlük kurma yöntemleri karşılarındakini ezip üstün hissetmek. Sürekli dalga geçen insanların kompleksleri vardır, kendi komplekslerini başka insanların kusurlarını arayarak kapatmaya çalışırlar, bunlar hastalıklı insanlardır uzaklaşmak en doğrusudur. Alaycı insanlar basit insanlardır, zeki olmadıklarından sizi indirgemeye çalışırlar. Dalga geçmek aptalların işidir ama aptalları aptallaştırmak da zekayla olur. İki kelime bir bakış gerisi yerin dibine yatış. Daha önemli işlerim var diyerek onlar konuşurken dönüp gidin, net tavrınızı koyun. Bozulmamış gibi yapıp ...

Erkek olma zorlukları

  Ülkemizde erkek olmak zor desem belki birçok kadın kızacaktır bana. Çünkü her gün televizyonda bir kadın cinayeti haberi görüyoruz. İş yerlerinde tacize uğrayan, mobbinge maruz kalan, çocuk yaşta evlendirilen, sırf ilişkisinde mutlu değil diye ayrılmak istediğini söylediği için dayak yiyen, iş başvurularında erkek adayların gerisinde bırakılan hep kadınlar oluyor. Bu gerçeği kimse inkâr edemez. Ben de hiçbir zaman bu durumu inkâr etmiyorum ancak en az kadınların yaşadığı kadar biz erkekler de zorluk yaşıyoruz gün içinde. Mesela ben toplu taşımada bir kadının yanında oturamam. Acaba yanlışlıkla elim çarpar yanlış anlaşılır sonra boş yere adım tacizciye çıkar diye korkuyorum. Ya da yolda yürürken önümden bir kadın yürüyorsa hızlanıp önüne geçerim ki onu takip ediyorum zannetmesin diye. Böyle bir niyetim hiçbir zaman olmasa da sosyal medya da ya da televizyonda gördüğümüz olaylardan sonra böyle diken üstünde yaşar olduk. Yakın kız arkadaşlarımla konuşurken bile kelimelerimi cımbızla...

Tekrarı yok

  İnsan ne yazık ki yaşarken hayata bir kere geldiğini unutuyor ve kendini dünya telaşına kaptırıp gidiyor. Bir sene sonra hatırlamayacağı şeyleri kafasına takıp, bir daha geri getiremeyeceği zamanlarını kendisine zehir ediyor. Birilerinin hakkında yaptığı eleştirilere takılı kalıyor. Kendini yetersiz, değeriz hissediyor. Eğer hayatımızda böyle bizi değersiz, önemsiz ve yetersizmiş gibi hissettiren insanlar varsa, o insanları hayatımızdan hemen çıkarmalıyız. Çünkü bu insanların varlığı bize yarar değil, zarar verir ve bu zararın etkisi bizi hep olumsuz şekilde etkiler. Günümüzün kötü geçmesine neden olur. Ancak bu tür insanlar bazen hayatımızdan çıkaramayacağız kişiler olabilir. O zamanda bu insanlarla baş edebilmeyi öğrenmek gerekir. Bizim hakkımızda yaptığı eleştiri sonrası içimizden kendimize öyle biri olmadığımıza, kendimize yeteceğimize, zorlukları aşabilecek gücün içimizde olduğuna dair telkinlerde bulunabiliriz mesela. Veya konuşmasını bir bahane uydurup yarıda kesip, o kişi...