Kayıtlar

Surete Aldanan Hakikatı Iskalar.

 Zihnimiz gördüğünü anlamaya programlı gibi görünür ama gerçekte çoğu zaman sadece gördüğüyle yetinir. Modern çağda her şey görselliğe, ilk izlenime ve yüzeye indirgenmiş durumda. İnsanlar bir bakışta karar veriyor; bir kişinin giysisi, konuşma biçimi, sosyal medya paylaşımları veya etrafındakilerle kurduğu ilişkiler onun kim olduğunu belirlemeye yetiyor sandığımız göstergeler haline geldi. Fakat gerçek böyle midir? Yüzeysel olanın cazibesi büyüktür. Dış görünüş kolaydır, hızlıdır, yorucu değildir. Ne var ki, sûret dediğimiz bu yüzey, çoğu zaman içimizdeki anlamla, özle, yani hakîkatle hiçbir ilgisi olmayan bir maskedir. O maske bize bazen koruma, bazen sahte bir imaj, bazen de tamamen aldatıcı bir görüntü sunar. Ve biz bu maskeye aldanırız. Gördüğümüzü hakîkat sanırız. Bu yanılgı sadece başkaları için geçerli değildir; çoğu zaman kendimiz için de geçerlidir. Sûretin Ardındaki Derin Gerçeklik Sûret; biçimdir, şekildir, görüntüdür. Hakîkat ise mânâdır, özü temsil eder. Bir çiçeği...

Hayatını Değiştirecek 7 Farkındalık: Kişisel Gelişimin Gerçek Başlangıcı

 Herkesin hayatında en az bir kez kendine şu soruyu sorduğu bir an gelir: “Gerçekten ne yapıyorum? Hayatımın neresindeyim?” İşte tam da bu sorunun cevabını ararken başlayan şeydir kişisel gelişim . Çünkü kişisel gelişim, sadece daha çok kitap okumak, daha çok çalışmak ya da daha erken uyanmak değildir. O, insanın kendi iç yolculuğuna cesurca çıkmasıdır. 1. Konfor Alanı Bir Kandırmacadır Hayatının çoğunu rahatlıkla geçirdiğin o alan… Aslında seni büyütmez. Sadece o anı idare eder. Konfor alanında kalmak, sürekli aynı yolda yürümek gibidir; evet, ayağın taşa takılmaz ama manzara da değişmez. Yeni beceriler, yeni çevreler, hatta yeni sen — bunların hepsi konforun dışında seni bekliyor. Kural: Eğer bir şey seni biraz korkutuyorsa, büyük ihtimalle orada büyüme potansiyelin vardır. 2. Başarı Sandığın Kadar Parlak Değil Toplumun başarı tanımı ile seninki aynı olmak zorunda değil. Herkes CEO olmak zorunda değil. Bir köyde zeytin yetiştirip, sabah kahveni deniz kenarında içmek de ...

Yoruldum da

 Bazen hiçbir şey yapmadan da yorulur insan. Nefes almak bile ağır gelir. Gün doğar, gece olur, saatler geçer ama içindeki ağırlık hep yerinde durur. Yoruldum. Gerçekten, içten içe yoruldum. Yoruldum, çünkü her şeyi kontrol etmeye çalışmaktan vazgeçemiyorum. İnsanları memnun etmeye çalışmaktan, kendim olmaktan uzaklaştığımı fark ettiğimde çoktan bitmiş oluyorum. Her “iyiyim” deyişimde biraz daha eksiliyorum. Zihnim hiç susmuyor. “Yetişmen gerek”, “Bunu da hallet”, “Biraz daha güçlü olmalısın”… Bitmeyen komutlar. Dinlenmeye çalışırken bile “verimli” olma baskısı içimi kemiriyor. Oysa sadece durmak istiyorum. Sessizce, kendimle, beklentisizce durmak… Ama en çok ne yordu biliyor musun? Hak etmeyen birine, hak ettiğinden çok daha fazla değer vermek. Kalbimde yeri olmayan birini kalbimin tam ortasına koymak. Karşılığı olmayan cümleler kurmak… İçten gelen sevgiyi, ilgiyi, anlayışı sürekli karşılıksız sunmak. Ve sonunda sessizce kırılmak. Çünkü insan, karşılık beklemese bile görülmek...

Başarı takıntısı mı mutluluk yolculuğu mu?

Modern çağın en büyük paradokslarından biri, “her şeyin mümkün olduğu” bir dünyada neden bu kadar çok insanın kendini yetersiz ve mutsuz hissettiğidir. Gelişen teknoloji, küreselleşme, sosyal medya… Tüm bunlar, hayatta “başarılı” olma baskısını daha görünür ve yaygın hale getirdi. Peki, başarı dediğimiz şey gerçekten peşinden bu kadar tutkuyla koşmaya değer mi? Yoksa biz, mutluluğu başarıyla karıştırıyor olabilir miyiz? Başarı: Ama Kimin Tanımına Göre? Çocukluğumuzdan itibaren başarı bize dışsal göstergelerle öğretildi: yüksek notlar, ödüller, takdirler, iyi bir meslek, büyük bir maaş. Bu tanımlar zamanla içselleşti, sanki “gerçek başarı” sadece bu şekillerde mümkünmüş gibi inandık. Ancak şu soruyu sormak gerek: Başarı, herkes için aynı anlama mı gelir? Elbette hayır. Kimi için bir şirkette üst düzey yönetici olmak başarıyken, kimi için doğayla iç içe bir yaşam, kendi ürününü üretmek ve paylaşmak çok daha anlamlıdır. Kimi için ise evde çocuklarını büyütmek, onlara değerli bir hayat ...

Türkiye'de çalışan kadınlar neden mutsuz?

  Kadınlar eski çağlardan beri emekleriyle varlıklarını ortaya sermişlerdir ve ücretli iş-çi olarak çalışma hayatına girmişlerdir. Özellikle eğitim sektörü bunların başında geliyor. Ancak iş hayatı bir yandan kadının verimliliğini arttırırken diğer yandan da birtakım ayrımcılık sorunlarını ortaya çıkarıyor. Dünya nüfusunun yaklaşık yarısından çoğunu oluşturan kadınların toplumsal ve ekonomik yaşama katılım oranları daha düşük denir her zaman. Önceden Türkiye’de de ataerkillik daha ön plandaydı. Ama artık Türkiye'de durum gelişen teknoloji ile de daha farklı. Eskiden erkek egemen bir devlet iken artık kadınlarda üretebiliyor ve çoğu şeyde kadınların emeği büyük. Türkiye'de son zamanlarda özellikle İstanbul'da insanların yüzlerinden mutsuzluk akıyor. Halk araçlarında, iş yerlerinde, tatil beldelerinde, kısaca her yerde. Özellikle de çoğunlukla çalışan kadınlar mutsuz. Bunun birçok nedeni var en başta çalışma koşulları geliyor. Çalışmak, kendi ayakları üzerinde durmak kadınlar...

Çocukluk Travmalarından Kurtulun: Kendinizi Yeniden İnşa Etmenin Gücü

 Hepimizin hayatında çocukluk döneminden kalan bazı anılar vardır. Kimisi sıcacık bir tebessüm getirirken, kimisi içimizde derin bir boşluk, kırgınlık veya korku bırakır. Bu acı veren anılar, yani çocukluk travmaları, farkında olmadan yetişkin hayatımızın temelini oluşturabilir. Peki, bu travmalardan gerçekten kurtulmak mümkün mü? İyi haber şu: Evet, mümkün. Ve bu yazıda, çocukluk travmalarını anlamak ve onlardan özgürleşmek için atılabilecek bazı adımlara değineceğiz. Travma Nedir, Neden Bu Kadar Etkilidir? Travma, kişinin başa çıkamayacağı düzeyde stres yaşamasına neden olan olaylar sonucunda ortaya çıkan duygusal yaralardır. Özellikle çocukluk döneminde yaşanan travmalar, zihinsel ve duygusal gelişimin tam ortasında meydana geldiği için çok daha derin izler bırakabilir. Aile içi şiddet, ihmal, ayrılık, istismar, aşırı eleştiri veya sürekli kaygı ortamı gibi faktörler çocukta "dünya güvenli bir yer değil" inancının oluşmasına neden olabilir. Belirtiler: Çocukluk Travm...

AĞABEYİME

 Sen benden sadece birkaç adım öndeydin, Ama o birkaç adım, Bana yol oldu, yön oldu, Bazen de sığınak… Yan yana büyüdük aslında, Aynı odada uyuyup aynı hayalleri kurduk. Sen biraz daha erken öğrendin hayatı, Ben de seni izleyerek öğrendim her şeyi. Beraber düştük, beraber kalktık, Ama sen hep önce toparlandın. Ve o küçük fark… Beni güçlü olmaya itti sessizce. Sen konuşmadan da anlatanlardansın. Bir bakışınla, "Boşver" demeyi öğrendim. Bir gülüşünle, Dünyanın ciddiyetini unuttum. Kavga ettik bazen, Ama bilirdim, Biri dokunsa bana ilk sen gelirdin. Kimi zaman arkadaş gibiydin, Kimi zaman ağabey, Ama en çok da sırtımı yasladığım duvar oldun. Bugün senin doğum günün. Bir yaş daha aldı dünya senden, Ama ben hep şunu diyeceğim: Senin varlığın, Hayatın en güzel armağanlarından biri bana. Doğum günün kutlu olsun canım abim, İyi ki doğdun, İyi ki senle aynı evi, aynı hayatı, aynı anıları paylaştık. Ve iyi ki hâlâ yan yanayız. Ben her adımımda seni hisse...