Cumhuriyet Bayramı🇹🇷
Bağımsızlık isteyen topluma iyi bir lider lazımdır. Ufukları derin gözleriyle süzen, tereddüt etmeyen, çelik gibi sağlam iradeli ve açık görüşlü, zeki bir lider lazımdır. Hükmetmek için değil, yol göstermek ve korumak için. Öğrenmeye, büyümeye ve yaşamaya hevesli bir toplumun önünü açmak, özgürlüğün en önemli temelidir çünkü. Toprağın üstünde rahat yaşayabilmemiz için altında yatanların, en güzel sembolüdür bir lider. Tek bir kişi, tek bir yüz olarak gözükebilir ama aslında yüzlercesidir, binlercesidir. O’nun temsil ettiği bir şey vardır, uğruna yaşadığı bir şey, bir fikir. Ve eğer böyle bir liderin amacı bağımsızlıksa nerede olduğu, kim olduğu, hangi şartlar altında olduğu önemsizdir. Hangi şartları yaratabildiği asıl meseledir. Çünkü bir gün o liderin vücudu toprak olsa da mirası, nesiller boyu yaşamaya devam edecektir.
29 Ekim’in Anlam ve Önemi
Cumhuriyet Dönemi’nde siyasi değişimlerin yanında önemli toplumsal değişimler de yaşanmıştır. Harf devrimi, soyadı kanunu ve şapka kanunu gibi konular aslında oldukça önemlidir. Çünkü Atatürk’ün en vizyonlu düşüncelerinden biri dünyanın değiştiği ve Türkiye’nin bu değişime hem fiziksel hem de zihinsel olarak hazır olması gerektiğiydi. Bu yüzden dilimizdeki yabancı kelimelerden, ülkemizdeki yabancı gruplardan ve kitlesel cahillikten ne pahasına olursa olsun milletimizi korumaya çalışmıştır. Çünkü Atatürk silahla kazanılan savaşların zaferlerinin, kültürle devam ettirilmesi gerektiğini çok iyi bilen bir liderdi. Bu yüzden Türk Milleti’nin zeki olması iyi savaşabilmesi kadar önemliydi onun için.
Kadınlara verilen siyasi ve toplumsal haklarla da adeta dünyaya ve özellikle doğu ülkelerine örnek olmuştur. Din ve siyaset kavramlarını ayrıştırması, ülkenin ekonomik özgürlüğü için attığı adımlar ve çok partili sistemle gelen düşünce özgürlüğü o dönemlerden tanıdığımız laiklik anlayışını doğurmuştur. Tüm bu değişimler sayesinde kısa sürede savaştan kurtulmuş, dış ülkelerin saygısını kazanmış ve gelişmekte olan bir Türk toplumu doğmuştur.
Atatürk’ün Avrupa ile kurduğu bağ da toplumsal olarak gelişmenin önemli örneklerindendir. Az bilinse de Atatürk, gelişmiş Avrupa ülkelerine bakarak Türkiye’nin toplumsal durumunu değerlendirmiştir. Yani ülkeyi geliştirmek için önemli adımlar atarken dünyayla bağını koparmamış, gelişmeleri yakından takip etmiş ve adım atmakta geç kalmamıştır. Hatta Avrupa ülkelerinin bazı kesimlerinde Türkiye’nin bir Arap devleti sanılması Atatürk’ün oldukça canını sıkmış, Türkiye’nin tekil olarak tanınması ve başka gruplarla bağdaştırılmaması için ülkeye konsoloslar davet etmiş, etkinlikler düzenlemiş, bizzat Türkiye’yi tanıtmıştır. Esnafla, çiftçilerle ve halkla sürekli iç içe olmuş ve sohbet etmiştir. Her zaman sorunlarını dinleyip bir çözüm üretmeye çalışmıştır. Yani Cumhuriyeti ilan ettikten sonra halktan bağını kesmemiş, Cumhuriyet fikrine göre yaşayıp ölmüştür. Atatürk’ün padişahlardan sonra gelen bir lider olduğunu da göz önünde bulundurursak ülkenin ne kadar demokratik olabileceğine dair halkın bakış açısını değiştirmiştir.
Cumhuriyet’in Kuruluşuna Tarihi Bir Bakış
I. Dünya Savaşı boyunca cephelerde ağır yenilgiler yaşayan Osmanlı ordusu zor zamanlar geçiriyordu. Osmanlı Devleti’nin yıkılmasıyla sonuçlanan savaşın ardından Mustafa Kemal Paşa önderliğinde başlatılan Ulusal Mücadele süreci, halkın egemen konumda olduğu Cumhuriyet anlayışının ilk örneklerinden oldu. Erzurum Kongresi ardından, 23 Temmuz 1919 tarihinde yayımlanan bildiride yer alan egemenlik maddeleri de Cumhuriyetin gelmesi çok yakındı.
İstanbul’un işgal edilip Mebusan Meclisi’nin dağıtılması üzerine Ankara’da toplanan Büyük Millet Meclisi, aralarında Mustafa Kemal’in de olduğu üstün yetkilerle donatılmış 390 kişiden oluşuyordu. Meclisin 20 Ocak 1921’de bir anayasa olarak kabul ettiği Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, egemenliğin Türk ulusuna ait olduğunu açıkça ilan etmişti. Saltanat hükümetinin hala halk üzerinde egemenlik kurmasına ve Cumhuriyet anlayışını reddetmesine karşı olarak meclis, 1 Kasım 1922'de aldığı kararla saltanatı kaldırdı.
1 Nisan 1923 yılına Mustafa Kemal’in emriyle yeni bir anayasa tasarısı başlamış. Teşkilat-ı Esasiye Kanunu egemenliğin halka ait olduğunu açıkça söylese de başkenti ve yönetimi açıkça ilan etmemişti. Anayasa tasarımları sürerken Mustafa Kemal de yakın çevresiyle Cumhuriyet yönetimini tartışıyor, Cumhuriyetin ilanı hakkında görüşmeler yapıyordu. Mustafa Kemal’in bir Alman gazetesine verdiği röportaj esnasında Cumhuriyet kavramını ilk defa duyurması, hem ülkede hem de yurt dışında büyük bir yankı uyandırdı. İsmet İnönü’nün de içinde olduğu bir grup Ankara’nın başkent olmasının stratejik önemini vurgulayarak meclise teklifte bulundu ve 13 Ekim 1923'te bu fikir kabul edilerek Ankara resmi olarak başkent ilan edildi. Tüm bu hazırlıklar tamamlanınca da Mustafa Kemal ve İsmet İnönü’nün yönetim biçiminin Cumhuriyet olması adına hazırladıkları yasa değişikliği tasarısı, 29 Ekim 1923’te meclis tarafından kabul edildi. Böylece Cumhuriyet, TBMM tarafından resmi olarak ilan edilmiş oldu.
Cumhuriyetin ilanı, Ankara'da 101 pare top atışı ile duyuruldu. 29 Ekim gecesi ile 30 Ekim 1923 tarihinde başta Ankara olmak üzere tüm ülkede bir bayram havasında kutlandı. Bu tarihler meclis tarafından resmi olarak bayram kabul edilmese de halk, kendi arasında bir kutlama yapınca resmi tatil olarak tanındı. Cumhuriyetin ilanının tek bir kişiye ait olduğunu söylemek elbette yanlış olacaktır. Cumhuriyet bir fikir ve bu fikre inananların eseridir. Savaşmak silahla olsa da zaferlerin silahla kazanılmadığının en büyük derslerinden biridir cumhuriyetin ilanı. Ve elbette her zafer gibi özgürlüğün de bir sorumluluğu vardır.
Cumhuriyetimizin 100. yılına doğru ilerlerken bu sorumlulukları bilmenin önemini her daim hatırlamak, yapabileceğimiz en değerli şeylerden biri olacaktır. Çünkü kendi sorumluluğunu unutan bir kişi, ne için savaştığını nasıl hatırlayabilir ki? En güzel zamanların en karanlık günlerin ardından geldiğini öğrenmiş bir millet olarak, elimizdeki her şeye sıkıca tutunmalıyız ve savunmalıyız. Çünkü kendi sorumluluğunu bilen bir millet, kimsenin egemenliği altında kalmadan kendi yolunu çizerek özgürleşebilir. Hem bizim hem de çocuklarımızın geleceği için en önemli şeydir bu. Belki de uğruna savaşılacak tek gerçek şey bile olabilir.
Yorumlar
Yorum Gönder