İçimdeki Ses
"Bir Göl Kadar Sessizdim"
Bir dönem vardı, içimde nehirler çağlamaz, fırtınalar kopmazdı. Sessizdim. Öylesine sessiz ki, kendi iç sesimi bile duyamıyordum artık. İnsanlar "iyi misin?" diye sorduğunda başımı sallardım, çünkü kelimeler ya içimde kaybolmuştu ya da onları konuşmaya değer bulmuyordum.
Hayat bazen üst üste biner ya hani, sanki gökyüzüyle yerin arasına sıkışır insan. O dönemde, ben o sıkışıklığın ta kendisiydim. Kalabalıkların ortasında yalnız, kahkahaların arasında sessiz, gün ışığında karanlıktım. Her şey olması gerektiği gibiydi dışarıdan; ama içimde büyük bir boşluk vardı. Ne eksikti bilmiyordum, ama her şey fazlaydı.
Sonra bir gün… Bir sabah, kahvemi içerken pencereye vuran ışıkta bir şey fark ettim. Her sabah aynı yerden gelen ışık aslında her gün başka bir hikâye anlatıyordu. Ben dinlememişim. Hayat, hep aynı diye düşündüğüm detaylarla bana bir şeyler fısıldıyormuş aslında. Küçük bir serçenin cam pervazına konması, karşı apartmandaki yaşlı teyzenin çiçeklerini sularken yüzüne yansıyan huzur, sabahın erken saatinde sokağa düşen sessizliğin bile bir anlamı varmış.
O sabah bir şey değişti. Sessizliğimi sevdim. Çünkü fark ettim ki, sessizlik sadece bir boşluk değil, bazen iyileşmenin ilk adımı. Kendimi dinlemeyi öğrendim. Acılarımı inkâr etmeyi değil, onlarla oturup konuşmayı denedim. Korkularımı bastırmak yerine tanımaya çalıştım. Her şey bir anda çözülmedi. Ama içimde bir göl gibi duran sessizlik, artık huzur veriyordu. Çünkü ben artık o gölde boğulmuyor, yüzüyordum.
Psikolojide derler ki; insanın kendini anlaması, en uzun yolculuktur. Ama bir kez yola çıkmaya cesaret edersen, her adımın sana kendinden bir parça getirir. Ben o yolda yürümeye başladım. Bazen geri düştüm, bazen koşar gibi ilerledim. Ama artık biliyorum ki; en karanlık anlar, en parlak uyanışların habercisidir.
Ve sen… Eğer şu an içindeysen o sessizliğin… Korkma. Belki de hayat, tam da şu anda seninle konuşuyordur. Yeter ki dinlemeyi dene.
Yorumlar
Yorum Gönder